Yazdır

İsa, Hristiyan yaşantısını olabilecek en basit şekilde özetlemiştir: "İnsanların
size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın" 
(Luka 6:31).


Buna biz Altın Kural-altından; elmaslardan ve zümrütlerden daha değerli olan
altındandır bu yasa. Her çocuk, Altın Kural'ı ezbere söyleyebilir ancak bunu
gündelik hayatta uygulamak o kadar da kolay değildir.
Önemsiz şeylerin eleştirilmesinden nefret ederim. Her şeyde bir hata bulan
insanların etrafında olmaktan hoşlanmam. Yargılayıcı insanlarla hoş vakit
geçirmek benim için zordur. Bu gibi insanların bana karşı olan davranışlarını
kontrol edemem ancak onlardan öğrenebilirim. Beni kıran herkesden, ne gibi
şeylerin insanları kırdığını öğrenebilirim. Beni inciten davranışın, başkalarını da
incitmesi olasılığı büyüktür. Bu nedenle, başkalarına nasıl davranılmaması
gerektiğini öğrenebilirim.
Bizler, önemsiz eleştirilere çoğu zaman merhametle karşılık vermek yerine, aynı
şekilde davranarak tepki gösteririz. İşte, Altın Kural'ın yaşantılarımızla kesiştiği
yer bu noktadadır. İşte bu an için İsa, kötülüğe kötülükle karşı vermemeyi öğretti
bizlere. Başkalarının bize davranmalarını istediğimiz şekilde onlara davranmak,
basitçe bir merhamet göstergesidir. İnce düşünüşlü ve temkinli olmayı içerir bu
tür bir davranış. Ancak bu, saygılı olmaktan çok daha öte birşeydir. Doğru olanı
yapmaktır. Tanrı'yı hoşnut eden şeyi yapmaktır.
Doğruluk, doğru olarak yaşamak demektir. İnsanlara doğru şekilde davranmak
demektir. Kişisel güvenilirlikle yaşamak demektir. Doğru kişi,
güvenebileceğimiz kişidir. Güvenilirliği istikrarlıdır. Satılık değildir. Doğru kişi,
ahlakçı değil, ahlaklı olan kişidir. Dinci değil, dindar olandır. Diğer insanların
duygularını dikkate alır. İnsanlara doğru davranmak ister çünkü seven bir Tanrı'yı
hoşnut etmek gibi yaşamının her bölümünü kapsayan bir arzusu vardır.